662


FilmEkimi ve ‪BaşkaSinema sayesinde muhteşem filmler izlediğimiz Ekim ayının dergilerini okumak için hala vakit var.. ‪Carol'ın süslediği inanılmaz güzel kapağı ile AltyazıDergisi'nin Ekim sayısını okumak için‪ CafeYedinciOda‬'ya bekliyoruz..

*fotoğraf: Fatoş Avcıoğlu

651

Gösterim Tarihi: 25 Ekim 2015 Pazar, Saat: 19:00
Mekan: Korupark Cinetech

Ödüller: 2015 Cannes Büyük Ödül, FIPRESCI Ödülü, François Chalais Ödülü, Vulcan Ses Tasarımı Ödülü

Orjinal Adı: Son Of Saul
Türkçe Adı: Saul'un Oğlu
Yönetmen: Laszlo Nemes
Senaryo:
Laszlo Nemes, Clara Royer
Oyuncular: Geza Röhrig
Yapım Yılı: 2015
Ülke: Macaristan
Süre: 107 dk.

Konu: Cannes 2015’te gösterilen en huzursuz edici ve unutulmaz filmlerden Saul’un Oğlu, alışıldık Holokost filmlerinden ayrı bir yerde duruyor. Filmde 1944 Ekim’inde, Saul Ausländer’in hayatının iki gününe tanık oluyoruz. Saul, Auschwitz imha kampında Nazilerle işbirliği yapmaya zorlanan Yahudi tutsaklar olan Sonderkommando’lara mensuptur. Bir gün, temizlediği imha fırınında, bir oğlan çocuğunun cesedini görür. O an olanaksız bir ödev üstlenir: Çocuğun cesedini yakılmaktan kurtaracak ve usulünce toprağa verecektir. Kötülüğün yüreğine bakan, cesaret hakkında benzersiz bir film olan Saul’un Oğlu, Macaristan’ın Oscar adayı.

Fragman:


650

Gösterim Tarihi: 25 Ekim 2015 Pazar, Saat: 16:00
Mekan: Korupark Cinetech

Ödüller: 2015 Cannes En İyi Kadın Oyuncu

Orjinal Adı: Carol
Türkçe Adı: Carol
Yönetmen: Todd Haynes
Senaryo:
 Patricia Highsmith, Phyllis Nagy 
Oyuncular: Cate Blanchett, Rooney Mara
Yapım Yılı: 2015
Ülke: İngiltere, ABD
Süre: 118 dk.


Konu: Suç ve gerilim romanlarının usta yazarı Patricia Highsmith’in kendi deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı 1952 tarihli romanı, 11 yıllık bir yapım sürecinden sonra beyazperdede. Amerika’da ilişkilerin karanlık yüzüne bakan yönetmen Todd Haynes, şahane kadrosu ve olağanüstü sanat tasarımıyla yılın bu en çok övülen filminde 1950’lerin New York’unda iki kadının yasak aşkını anlatıyor. Tezgâhtarlık yapan ve başka bir hayat düşleyen Therese, yürümeyen evliliğinden bunalmış çekici Carol ile tanışır. Birbirlerine iyice bağlanmışlarken ilişkileri ortaya çıkınca her şeyi artlarında bırakıp yollara düşerler.

Fragman:


649

Gösterim Tarihi: 25 Ekim 2015 Pazar, Saat: 13:30
Mekan: Korupark Cinetech

Ödüller: 2015 Cannes En İyi Erkek Oyuncu, Ekümenik Jüri Mansiyon

Orjinal Adı: The Measure Of A Man
Türkçe Adı: İnsanın Değeri
Yönetmen: Stephane Brize
Senaryo:
Stephane Brize, Olivier Gorce
Oyuncular: Vincent Lindon, Karine de Mirbeck
Yapım Yılı: 2015
Ülke: Fransa
Süre: 91 dk.

Konu: Neredeyse iki yıldır işsiz olan 51 yaşındaki Thierry, ailesini geçindirmek için canını dişine takmıştır. İş Bulma Kurumu’ndaki bürokratik eziyetlerin ardından bir süpermarkette güvenlikçi olarak işe başlar. Ne var ki, yeni işinde her geçen gün ahlaki sıkıntılarla boğuşacaktır: Muhtaçlar, fakirler, açgözlüler, hep gözünün önündedir. Thierry işine sahip çıkacak mıdır? Aslında, insanın değeri nedir? Dardenne Biraderler’i anımsatan açık bir kapitalizm eleştirisi yapan bu güçlü sosyal gerçekçi dram, özellikle başrolündeki Vincent Lindon’un performansıyla büyük övgü aldı.

Fragman:


647

Gösterim Tarihi: 24 Ekim 2015 Cumartesi, Saat: 13:30
Mekan: Korupark Cinetech



Ödüller: 2015 Berlin Büyük Jüri Ödülü

Orjinal Adı: El Club
Türkçe Adı: The Club
Yönetmen: Pablo Larrain
Senaryo
: Pablo Larrain, Guillermo Calderon, Daniel Villalobos
Oyuncular: Roberto Farias, Antonia Zegers
Yapım Yılı: 2015
Ülke: Şili
Süre: 97 dk.

Konu: Pablo Larraín’in Oscar’lı No’nun ardından yönettiği The Club, aşılmaz duvarların ardındaki sırlarla dolu Katolik Kilisesi’ne sert bir eleştiri yönelten, mizahi bir bakışı da ihmal etmeyen, karanlık bir film. Küçük bir sahil kasabasında, gözlerden uzakta bir evde dört eski rahip kalıyor. Bu ıssız yere, ağza alınmayacak günahlarından kurtulmaları için yollanmışlar. Başlarında katı düzenlerini takip eden sert bir kadın kâhya var. Fakat henüz gözden düşmüş bir beşinci rahibin evlerine gelmesiyle bu hassas düzen bozulacak, geride kaldığını sandıkları geçmişleri yüzlerine vurulacak, Araf’taki bu günahkârların karanlık sırları açığa çıkacaktır.
The Club da Şili'nin Oscar adayı olarak açıklandı.


Fragman:


645

FilmEkimi 2015 Bursa'nın Açılış Filmi

Gösterim Tarihi: 23 Ekim 2015 Cuma, Saat: 11:00
Mekan: Korupark Cinetech



Orjinal Adı: The Program
Türkçe Adı: Son Efsane
Yönetmen: Stephen Frears

Senaryo: John Hodge, David Walsh
Oyuncular: Ben Foster, Chris O'dowd
Yapım Yılı: 2015
Ülke: İngiltere
Süre: 105 dk.
Konu: Spor tarihinin en büyük skandalının perde arkasını gözler önüne süren Son Efsane, Tour de France’ı yedi kez kazanan Lance Armstrong’un yükselişi ve düşüşünü anlatıyor. Spor dünyasının en büyük (ve en zengin) kahramanlarından biri olarak emekli olan Armstrong’un karizması ve yeteneği, spor yazarı David Walsh’ın dikkatini çeker. Walsh’ın dikkatini çeken başka şeyler de vardır, fakat gazeteci bu sert iddiaları yüzünden dışlanır. Armstrong’un gerçek yüzü ancak yıllar sonra ortaya çıkacaktır. Walsh’ın Yedi Ölümcül Günah adındaki kitabından sinemaya aktarılan Son Efsane, ilk gösterimini Eylül ayında Toronto Film Festivali’nde yaptı.

Fragman:



644


Ve ‪‎FilmEkimi 2015‬ Bursa'da.. 23-24-25 Ekim 2015 tarihlerinde 15 adet Festival Favorisi Filmleri Korupark'ta izleyebileceğiz. 

‪‎İKSV geçen yıl olduğu gibi bu yıl da afiş ve katalogları cafemize göndermiş. Çok teşekkür ederiz.
Filmleri incelemek ve katalog almak isteyenleri ‪‎Cafe 7.Oda'ya bekliyoruz.

Bursa Programı:

629

"7.Oda Okuma Kulübü" bu kez psikanaliz alanında bir kitap inceliyor. 17.Kitabımız Adam Phillips'in "Kaçırdıklarımız" adlı eseri. 

Bölümler halinde değerlendirilecek olan kitabın ilk toplantısında "Hüsran Üzerine" ve "Kavrayamama Üzerine" bölümleri ele alındı.

Hemen iki bölümün de açılış cümlelerini not edeyim..

Hüsran Üzerine
TRAGEDYALAR istediklerini elde edemeyen insanların hikayeleridir ama istediklerini elde edemeyen insanlarla ilgili her hikaye trajik bir görünüm taşımaz.

Kavrayamama Üzerine
KİMSE BİR ŞEYİ - yapılan espriyi, ne dendiğini, neler döndüğünü kavrayamayan kişi olmak istemez.



624


Reyhan Çetin liderliğinde ‪Dördüncü Yol Okulu‬'nun Bursa'daki ilk semineri Cafe 7.Oda'da gerçekleşti..

Dördüncü Yol kısaca neymiş da not edeyim:
"Dördüncü Yol, Doğu'nun kadim bilgilerinin henüz bozulmanın başlamadığı dönemlerde G.I. Gurdjieff tarafından sindirilerek, Batılı bir zihinsel bakış açısıyla yetişen toplumlara aktarılmak için yeniden form verilmiş ezoterik bir çalışmadır."

621

CHANTAL AKERMAN'A VEDA

(Alkan Avcıoğlu - 9 Ekim 2015 BirGün)



Bu hafta sinema tarihinin en önemli kadın yönetmenlerinden Chantal Akerman, 65 yaşında hayata veda etti. 




Sinema tar­i­hinde sahip olduğu yer ve önem düşünüldüğünde Chan­tal Ak­er­man'ın pek yaygın bir şek­ilde tanınmıyor oluşu pek adil değil. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye'de de film­ler­ine fes­ti­valler dışında rast­la­mak imkansız. Genç kuşak sine­ma­sev­er­ler için adı ancak refer­anslarda rast­lanacak bir yönet­men Ak­er­man. Oysa ki başyapıtı ‘Jeanne Diel­man, 23 quai du Com­merce, 1080 Brux­elles’ kim­i­ler­ine göre 'Citizen Kane / Yurttaş Kane’ ve 'À bout de souf­fle / Serseri Aşıklar'la be­raber anılması gereken, on­lar­dan aşağı kalır yanı ol­mayan bir film. Üste­lik Ak­er­man 1975 yılında bu filmi çektiğinde sadece 25 yaşındaydı; Welles ve Go­dard'ın ilk film­lerini çek­tik­leri yaştan da gençti. Aradan geçen za­manda fem­i­nist sine­manın kilo­me­tre taşı film­lerinden biri ha­line gelen 'Jeanne Dieal­man’ çok değil daha geçtiğimiz yıllarda, Sight&Sound der­gisinin düzen­lediği geniş katılımlı Sinema Tar­i­hinin En İyi Film­leri lis­tesinde 35. sırada yer aldı. List­ede kadın yönet­men­ler tarafından çek­ilen film­ler arasında en üst sıra­daydı. Kat­e­go­rize edilmeyi pek sevmese de Chan­tal Ak­er­man fem­i­nist sine­manın en iyi örnek­lerini veren yönet­men­ler­den birisi olarak kabul görüyordu. Kariy­erinin özel­likle ilk yarısı düşünüldüğünde avan­gard ve deney­sel sine­manın öncü yönet­men­lerinden biri olduğu da inkar edile­mezdi. Nitekim J. Hober­man dahil pek çok eleştir­men tarafından kendi kuşağının en iyi Avru­palı yönet­meni olarak değer­lendiriliy­ordu. Onun sine­ması Todd Haynes, Michael Haneke, Gus Van Sant, Sally Pot­ter, Claire Denis, Roy An­der­s­son, Cather­ine Breil­lat, Ul­rich Seidl gibi yönet­men­leri etk­iledi. Yine de sinema tar­ihi ki­ta­plarının ona ayırdığı yer genel­likle birkaç para­graftan ibaret. Ak­er­man'ın aramızdan ayrılışını duyduğumda his­settiğim bu­rukluğun bir ne­deni de adil ol­mayan bu durum. Onun öne­mindeki pek çok yönet­menin DVD mağazalarında box set'leri bu­lunuyor. Ak­er­man'ın fil­mo­grafisindeyse sine­ma­sev­er­ler için hala gün yüzüne çıkmamış film­ler var.


“İyi olan yönet­men­ler vardır. Sonra sinema tar­i­hine geçmiş büyük yönet­men­ler vardır. Ve bir de sinema tar­i­hini değiştiren birkaç yönet­men vardır” diyor onun hakkında, Belçika Film Arşivi yöneti­cisi Nicola Maz­zanti. Chan­tal Ak­er­man için daha doğru bir tanımlama ola­maz. Belçika'da doğan ama hayatının büyük bir kısmını Paris ve New York'ta geçiren Ak­er­man yönet­men ol­maya karar verdiğinde sadece 15 yaşındaydı. Go­dard'ın 'Pierre le Fou / Çılgın Pier­rot'unu izlemişti ve film çekeceğine dair kendi kendine söz vermişti. 18 yaşına geldiğinde yeni girdiği film oku­lunu terk ed­erek ilk kısa filmi 'Saute ma ville'yi çekti. Bu­rada ilk adımlarını attığı kariy­er­ine yarısı uzun me­traj olmak üzere 40'ın üzerinde film sığdırdı. Bun­lar­dan so­nun­cusu, 'No Home Movie’ daha 2 ay önce Lo­carno'da prömiy­erini yapmıştı.




Ye­ni­likçi ve Öncü Bir Yönet­men

Ak­er­man film­lerinin dışında video en­sta­lasyon çalışmaları ile de tanınıyordu. Özel­likle 2000'ler­den itibaren “prodüksiy­onun aşağılayıcı süreçlerinden” sıkıldığı için sinema yer­ine sıklıkla bu me­dyumu ter­cih etti. 2000'ler muaz­zam fil­mo­grafisinin pek par­lak bir halkası değil ama bu dönemde de 'La folie Al­mayer’ (2011) ve 'La Cap­tive’ (2000) gibi iki de­rin­likli filme imza attı. Kuşkusuz zirve nok­tasında üç buçuk saat­lik başyapıtı 'Jeanne Diel­man'ın bu­lunduğu fil­mo­grafisinin ilk bölümü hazinel­erle dolu. İlk uzun me­trajı 'Je Tu Il Elle’, 1976 tar­ihli 'News From Home’, 1978 tar­ihli 'Les Ren­dez-Vous D'Anna’, 1983 tar­ihli belge­sel 'One Day Pina Asked Me’ ve 1986 tar­ihli 'Golden Eight­ies’ bun­lar­dan öne çıkan­ları.


Ak­er­man'ın başta Michael Snow olmak üzere Stan Brakhage, Jonas Mekas gibi deney­sel ve un­der­ground sinema isim­lerinden etk­ilenerek kurduğu sinema dili, ge­lenek­sek kalıpların dışında yeni ifade yol­ları aradı. Kariy­erinin ilk döne­minde biçimsel an­lamda deney­sel olan tarzı, toplum­sal cin­siyet rol­ler­ine dair sine­manın tem­sil poli­tikalarının alanını genişletti. Bir yan­dan da günde­lik hayatın sıradan ayrıntılarını peliküle ak­tar­manın yol­larını aradı. Bu yüzden film­lerinin görsel yapısı titi­z­likle tasar­lanmıştı. Min­i­mal­ist hikaye anlatımına sabit kam­erası ve görsel olarak par­mak ısırtan kom­pozisy­on­ları eşlik ed­erdi. Film gramerini nasıl kul­landığı üzer­ine çok kafa yoran Ak­er­man, klasik man­ada bir dra­matik yapıyı dışlar, at­la­maları ve yinelemeleri kul­lanırdı. Pek çok fil­minde, bir anlatım formu olarak sine­manın es­tetik kod­larını da, dra­matik kod­larını da dönüştürmeyi başardı. Tam da bu yüzden fil­mo­grafisi sinema tar­i­hine yön veren bir kilo­me­tre taşı niteliğine sahip. Sine­manın ne olduğuna dair sahip olduğumuz yerleşik yargılara mey­dan okuyan sine­ması pek çok insanı etk­iledi ve etk­ile­m­eye de devam ede­cek.


- Alkan Avcıoğlu -
(9 Ekim 2015 / BirGün)

608

Orjinal Adı: Magic In The Moonlight
Türkçe Adı: Sihirli Ay Işığı
Yönetmen: Woody Allen
Senaryo
: Woody Allen
Oyuncular: Colin Firth, Emma Stone
Yapım Yılı: 2014
Ülke: ABD
Süre: 97 dk.
Konu: Ünlü bir illüzyonist olan Stanley, Berlin'de gösterilerine devam ederken Güney Fransa'ya davet edilir. Çok zengin bir dulu ölmüş eşiyle iletişime geçirdiğini iddia eden Sophie isimli genç kadın bölgedeki ışıltılı yaşamın parçası olmaya çabalarken, Stanley bu sözde medyumun foyasını ortaya çıkarmak üzere kolları sıvar. Ancak Sophie'ye duyduğu ilgi, Stanley'nin planlarını sekteye uğratacaktır.


** Ekim ayının ilk izlediğim filmi #WoodyAllen'ın #MagicInTheMoonlight oldu.. Esra ve Feray ile birlikte izledik.. Feray beğendi.. Ben diğer Woody Allen filmlerine göre biraz zayıf buldum.. Keyifli ama çok derinlikli değil..

** Rasyonellik ve mistisizm arasındaki ebedi çatışmayı inceliyor Woody Allen.

607


Veee 'Tek Plan' filmlerde süre rekoru kıran 140 dakikalık soygun filmi VICTORIA, nihayet 2 ay sonra sadece birkaç seansla da olsa Bursa'da vizyona girdi.

Mekan: Konak Kültür Merkezi / Başka Sinema
Seanslar: 03 Ekim 2015 Cumartesi, saat 18:00
                04 Ekim 2015 Pazar, saat 15:00 ve 20:30
                06 Ekim 2015 Salı, saat 12:00 ve 18:00
                08 Ekim 2015 Perşembe, saat 15:00


2015 Berlin Film Festivali’nde adeta tozu dumana katan VICTORIA, izleyenlerin ağzını açık bırakan, 140 dakikalık tek plandan oluşan, benzerine kolay rastlanmayacak bir sinema deneyimi. Yönetmeni Sebastian Schipper’ın “Bu bir banka soygunu filmi değil. Bu bir banka soygunu!” diye tanımladığı film, izleyicisini genç bir turist olan Victoria ile beraber Berlin sokaklarında bir maceranın ortasına bırakıveriyor. Victoria, bir kulübün çıkışında dört gençle tanışır ve kendini banka soygununa kadar uzanacak olayların içinde bulur. Türk oyuncu Burak Yiğit'in de rol aldığı filmin başrolünde yükselen yıldız Laia Costa bulunuyor. Berlin’den Gümüş Ayı da dahil toplam 3 ödülle dönen VICTORIA, benzeri görülmemiş teknik bir başarı olduğu için aylar yıllar boyu konuşulacak bir film.


Orjinal Adı: Victoria
Türkçe Adı: Victoria
YönetmenSebastian Schipper
SenaryoOlivia Neergaard-Holm, Sebastian Schipper, Eike Frederik Schulz
Oyuncular: Laia Costa, Frederick Lau, Franz Rogowski, Burak Yiğit
Görüntü Yönetmeni: Sturla Brandth Grøvlen
Kurgu: Olivia Neergaard-Holm
Yapım Yılı: 2015
Ülke: Almanya
Süre: 140 dk.
İthalatFabula Films







606


Yeni bir dergiye merhaba dedik bu akşam Cafe 7.Oda'da.. Nuran almış getirmiş cafemize yakışır diye.. BAVUL.. İnsanı heyecanlandıran isimlerle dolu yepyeni bir dergi.. Bitmeyen çilesiyle Bergen'i kapağına almış.. "..bütün zalim olanları sen affetsen ben affetmem.." diyor.. O hüzünle ve acıyla bakan tek gözünü hatırlıyorum Bergen'in, beni de bir hüzün kaplıyor.. Kadına şiddet hiç bitmiyor.. 

Giriş yazısını okumak için sayfayı çeviriyorum.. Merhaba diyor dergi, "Türkiye'de hüznün, mutluluğun, özlemin, heyecanın ve yalnızlığın bile bir hiyerarşisi vardır. Vicdanımızın sindirebileceği ölçüde acılardan bahseder, kendi makul yalnızlıklarımızı yaşarız. Hızlı tüketilebilir buhranlarla kahrolurken, tüm bu buhranların esansı olsun diye yazılmış kelimelerle ferahlar içimiz. Gerçeklik, yarattığımız makul dünyada yalnızca bir malzemeye dönüşür. Gerçekliğe mum ışığında bakarız. Çünkü gölgelerin rengi yoktur." diye giriyor dünyamıza..

Haydi öyleyse demli bir çay iyi gider bu derginin yanında.. Nasıl olsa yağmur hiç durmuyor.. Ve evet yok ki rengi gölgelerin..

605


..eylül toparlandı gitti işte
ekim falan da gider bu gidişle..

-Turgut Uyar-