385

CANNES’DA YUHALANAN FİLMLER

(Alkan Avcıoğlu - 29 Mayıs 2015 - BirGün)


Sadece kötü film­lerin yuha­landığına inanıyor­sanız, bir kez daha düşünün.



Film­lerin yuha­lan­ması her daim Cannes Film Fes­ti­vali'ni gündemde tutan olaylardan biri olmuştur. Film­ler prömiy­erini gerçekleştirdik­ten sonra, sa­lon­daki iz­leyici ve eleştir­men­lerin filmi alkışla­yarak ya da yuha­la­yarak tep­ki­lerini göstermeleri aslında pek çok fes­ti­valin ge­leneği. Ancak Cannes, bu konuda diğer­lerinden daha tutkulu ve ke­skin bir fes­ti­val. Alkışlamanın süresi diğer festivallere göre çok daha tutkulu ve uzun, yuha­la­maların şid­deti de diğer festivallere göre oldukça sert. Fes­ti­valin tar­ihi de bu kültürü ve Cannes'ın bu konudaki namını besleyen faktörler­den.


Geçtiğimiz Pazar günü sona eren 68. Cannes Film Fes­ti­vali yine bir yuha­lama vakasıyla gündemdeydi. Altın Palmiyeli yönet­men Gus Van Sant'ın son filmi The Sea of Trees eleştir­men­ler­den öyle kötü bir tepki aldı ki daha göster­ildiği ilk günde Cannes'ın en kötü filmi olarak nam saldı. Filmin yuha­lanışı ve arkasından eleştir­men­lerin yazdığı yazılar öyle­sine acımasızdı ki il­erleyen günlerde bazı gazetel­erde Cannes'daki bu linç kültürünü sorgu­layan makaleler çıktı. Gerçekten de Gus Van Sant'ın filminin aldığı tep­kiler gerek­siz dere­cede sert ve negatifti. Bana kalırsa, yarışmada bu film­den daha kötü film­ler bile vardı ve beğenilmese de, Gus Van Sant'ın filmi bu derece kötü tep­ki­leri hak et­miy­ordu.


Fakat bu tal­ih­siz piyango, Cannes'da her sene bir filme vurur. Geçtiğimiz sene Ryan Gosling'in ilk yönet­men­lik den­emesi 'The Lost River / Kayıp Nehir’ ilk göster­i­m­inin ardından neredeyse karanlıklara gömüldü. Acımasız eleştir­iler adeta filmin kaderini etk­ileye­cek düzeydeydi. 


Peki Cannes'ın kur­ban­ları hep haklı bir şek­ilde yuha­lan­malara mı maruz kalmıştı? Fes­ti­valin tar­i­hin­deki ben­zer vakaları düşününce karşımıza çok ilginç bir tablo çıkıyor. Tabi ki Cannes'da yuha­lanan her film için geçerli değil -bazıları gerçekten kötü- ancak zamanının önünde olan ye­ni­likçi pek çok başyapıtın ilk göster­im­lerinde yuha­landığını görüyoruz. Bun­lar­dan bazılarının hakkı yıllar sonra tes­lim edildi. Bazılarıysa daha o sene jüri tarafından ödüllendirildi. Bazılarıysa adın çıkmış dokuza inmez sek­ize mis­ali kader­ler­ine karşı koya­mayıp gişede battı ve un­utuldu. Şimdi gelin, Cannes Film Fes­ti­vali tar­i­hinde yuha­lanan önemli film­lere bir göz atalım.
Yönetmen: Michelangelo Antonioni

Sinema tar­i­hinin tartışmasız en önemli film­lerinden biri olan 'Mac­era’ Cannes'daki ilk göster­i­m­inde feci şek­ilde yuha­lanmıştı. Ef­san­eye göre, filmin başrol oyun­cusu Mon­ica Vitti gözyaşları içinde sa­lonu terk etmek zorunda kalmıştı. Aslına bakılırsa, yönet­men An­to­nioni'nin dönemin sinema dilinin gelenek­ler­ine top­tan karşı çıktığı bu avan­gard filmin iz­leyici tarafından yuhalanması bir sürpriz değil. Film, o sene Jüri Özel Ödülü'nü kazandı ve hemen arkasından zaman içerisinde sinema tar­i­hinde katıksız bir başyapıt olarak yerini aldı.
Yönetmen: Martin Scorsese

İnan­ması oldukça güç fakat bugün artık sinema tar­i­hine mal olmuş Mar­tin Scorsese'nin başyapıtı Cannes'da ilk göster­ildiğinde sayısı azımsana­may­a­cak dere­cede negatif eleştiri aldı. Sadece göster­im­lerde değil, o sene Altın Palmiye'yi kazandığı açıklandığında da sa­lon­dan bazı yuha­la­malar yükselmişti. Filmin daha sonra 4 dalda Oscar'a aday olduğunu ve yüzyılın en iyi film­lerinden biri olarak değer­lendirildiğini sanırım hatırlat­mamıza gerek yok.




The Tree of Life / Hayat Ağacı (2011)
Yönetmen: Terrence Malick

Ter­ence Mal­ick'in filminin başına gelen o tipik, acımasız yuha­lan­malar­dan biri değildi. Fakat film biter bit­mez küçük bir grup tarafından yuha­lan­maya başladı. Arkasından pek çok ar­t­house filmde olduğu gibi, yuha­la­malara cevap niteliğinde bir alkış koptu sa­lon­dan. Yine de bu olay o kadar en­tere­sandı ki, göster­im­den sonra pek çok gazetenin başlığı Mal­ick'in son filminin yuha­landığı şek­lindeydi. Film, sa­lonu olduğu gibi eleştir­men­leri de bölmeye devam etti. Ta ki ödül gecesinde Altın Palmiye'yi alana kadar. Arkasından pek çok yılsonu lis­tesinde Yılın En İyi Filmi seçildi ve En İyi Film dalında da Oscar adaylığı kazandı.



South­land Tales / Kıyamet Öyküleri (2006)
Yönetmen: Richard Kelly

Yönet­men Richard Kelly ilk filmi 'Don­nie Darko’ ile öyle ben­z­er­siz bir başarıya imza atmıştı ki ik­inci filmine dair bek­len­tiler adeta gökyüzündeydi. Belki bu yüzden hayal kırıklığı kaçınılmazdı. Ama kimse böyle­sine bir kötü tep­kiyi tahayyül et­miy­ordu. Filmin Cannes'da göster­ilen ver­siy­onu son kur­gusu değildi ve 3 saat­ten uzundu. Göster­im­den sonra film 'The Brown Bunny'nink­ini aratmay­a­cak kadar kötü tep­kiler aldı ve bir daha topar­la­ması imkansız hale geldi. Yeni bir kur­guyla vizy­ona girdiğinde de gişede bat­mak­tan kaçınamadı. Eleştir­men­leri de fena bir şek­ilde bölen filmin savunucu­larının sayısı oldukça az. Fakat sinema tar­i­hinde epik başarısızlıklar yaşamış pek çok film gibi, bu filmin de tuhaf bir çeki­ciliği ve kıymeti yok değil.



Wild at Heart / Vahşi Duygu­lar (1990)
Yönetmen: David Lynch

David Lynch'in filminin başına ge­len­ler ilginç çünkü 'Vahşi Duygu­lar’ göster­im­ler­den sonra çok da acımasız bir tep­kiyle karşılaşmadı. Fakat ödül töreninde Altın Palmiye'yi bu filmin kazandığı açıklandığında alkışlamaların yanında sa­lon­dan is­tikrarlı yuha­la­malar yükseldi. 1987'de Altın Palmiye kazanan ve sa­lon­daki yuha­la­malara cevap veren Mau­rice Pi­alat'ın başına ge­lenin bir ben­z­eri diyebiliriz.

0 yorum:

Yorum Gönder