290

SANSÜRÜN 1001 HALİ

Alkan Avcıoğlu - 14 Nisan 2015 BirGün



Kültür ve sanat alanında karşılaştığımız sansür vakalarının sayısı hızla ar­tarken kul­lanılan yöntem­ler de iyice ilginç bir hal al­maya başladı.


İki gün önce de­vletin sansür re­fleksi yine mey­dan­daydı. Bir kon­serin gerçekleşme­sine, bir filmin ulus­lararası bir fes­ti­valde göster­ilme­sine izin verilmedi. Mevzubahis film, İstan­bul Film Fes­ti­vali kap­samında göster­ile­cek olan, Çayan Demirel ve Ertuğrul Mavioğlu'nun yönet­tik­leri ‘Kuzey / Bakur’ belgeseliydi. Fes­ti­val, yaptığı duyu­ruda TC Kültür ve Tur­izm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün, Türkiye’de üretilen tüm film­lerin kayıt-tescil bel­gesi olması gerektiğini hatırla­tan bir yazı yol­ladığını açıkladı. Bu ne­denle de gösterim iptal edildi.


Önce­likle şunu baştan be­lirt­mek gerek. Ticari dolaşıma giren (vizy­ona giren veya DVD'si piyasaya sürülen) film­lerin kayıt tescil bel­gesi alması, sınıflandırılması pekala nor­mal. Ancak film fes­ti­val­lerinde göster­ile­cek film­lerin böyle bir uygu­la­maya tabi tu­tul­masının dünyada pek örneği yok. Lakin, Türkiye'deki film fes­ti­val­lerinde göster­ilen ya­bancı film­ler için de böyle bir durum söz konusu değil. Hal böyleyken bu bel­genin sadece yerli yapımlara şart koşulması ve bunun belli film­lere uygu­lan­maya çalışılması, bu yönet­meliğin yer­ine ve du­ru­muna göre sansür işlevi görecek keyfi bir uygu­lama olduğunu gösteriyor. Şüph­e­siz ki bu yönet­melik yeni değil fakat sansür amaçlı kul­lanılması pratiği yeni yeni yaygınlaşıyor.


SANSÜRE KILIF ÇOK

Geçtiğimiz ay, Çukurova Üniver­sitesi’nin kütüphanesinde bu­lu­nan nü tablo­lar Yeni Akit'in yaptığı haber son­rası kaldırıldı. Üniver­site ise tablo­ların “es­kidik­leri” için kaldırıldığını savundu. “Es­kidiler”, “kayıt tescil bel­ge­sine başvur­madılar”, “Türk aile yapısına aykırı” vb. şek­ilde türlü türlü kılıf mev­cut. Bu sansür uygu­la­malarının en tehlikeli tarafı da böyle açık ve muğlak ol­maları. Kılıfına uydurulmuş sansür uygu­la­maları, ge­lenek­sel tanımlara göre or­tada nihai bir yasak kararı ol­ma­masından fay­dala­narak suyu bulanıklaştırıyor. Tüm bu sansür süreçleri o kadar başarılılar ki, mem­leket olarak apaçık sansür olan olay­ları önce “sansür mü, değil mi?” diye tartışıyoruz. Apaçık olan gerçek­leri ve sansürün gelişmiş ver­siy­on­larının toplum­sal hay­ata ve ku­rum­lara nasıl nüfuz ettiğini göz ardı ediy­oruz. 'Bakur’ ile il­gili tartışmada da “Ee canım onlar da kayıt tescil bel­ge­sine başvur­sun­lar” diyen­leri de, diğer bir ku­tup­tan “göster­ilen diğer film­lerin kayıt tescil bel­gesi var mıymış” diyen­leri de göre­bil­i­riz. İşte tam da bu bulanık su­lara girmemek ve mese­lenin özüne dönerek tartışma nok­tasını yönet­melik ve arkasındaki zi­h­niyet olarak be­lir­lemek gerekiyor. Film fes­ti­val­lerinde göster­ilen film­leri kayıt tescil bel­gesi al­maya zorunlu kılmak kabul edile­mez, çağdışı bir mantık.


Michel Fou­cault sansürün ik­ti­darın erkini simgelediğinden bahsederken ceza ve dene­tim düsturlarıyla oto­sansüre dönüştüğünden bahseder. Bakur’un gösterimini en­gelleyen bu süreçte de, kayıt tescil bel­ge­sine başvuru zorun­luluğu bu erkin sim­gesi olan bir araç. Dönem dönem bu aracı, dene­timi ve potan­siyel cezayı hatırlat­mak ise sansür süreçlerinin oto­sansüre dönüşmesini hede­fliyor. Böyle­likle sansür tek bir merkez­den uygu­lan­may­a­cak; ku­rum­lara ve in­san­lara yayılarak, bilgi ve kimliğe sir­ayet ed­erek kendi ken­dini yeniden üreten bir edime dönüşecek. Film fes­ti­val­leri bu mem­lekette oto­sansür mekaniz­masına dönüşmeyen ender alan­lar­dan biri. Bu film­leri pro­gram­la­maya ve göster­m­eye devam ediy­or­lar. Ancak ik­ti­darın erki, dene­tim ve ceza yoluyla hatırlatılıyor. Dar bir çerçevede düşünmemek gerekiyor; hedef sadece bir filmin göster­ilmesini engelle­mek değil. Bu mantıksız yönet­meliğe daya­narak, dene­tim üzerinden yaratılan sansürün içselleştir­ilmesi ve oto­sansür re­flek­sine dönüşmesi is­teniyor. Ben­zer bir şeyi TV kanal­larımızda yaşadık, yaşıyoruz. Pek çok TV kanalı mev­cut mevzu­at­ları içerik­lerinin çok ötesinde yo­rum­la­yarak sakınca yarata­bile­cek her şeyi ke­siyor, mozaik­liyor, bip'liyor. Çünkü böyle yap­madıklarında dene­tim ve ceza baş gösteriyor ve sansürün alt-mekaniz­malara sir­ayet etme işlemi tamamlanıyor. Şu an film fes­ti­val­lerini bekleyen en büyük tehlike de işte bu. Fes­ti­val­lerin pro­gram­larını ya­parken bu yönet­meliği katı bir şek­ilde uygu­la­maları, etli sütlüye bulaşmayalım derken 'sakıncalı’ ola­bile­cek film­leri prgramlarına al­mama eğil­i­m­inin başlama tehlikesi. Fes­ti­valler de, sektör de bu tehlikenin farkında. Dolayısıyla sektörün, fes­ti­val­lerin ve yazarların dayanışma içinde hareket ed­erek bu yönet­melikte değişiklik talep et­meleri gerekiyor.


Not: Bir süre önce kalp krizi geçiren ve te­davisi süren, filmin yönet­men­lerinden Çayan Demirel'e acil şifalar diliy­oruz.

0 yorum:

Yorum Gönder