210


Türkiye’nin en prestijli ve en köklü sinema ödüllerinden 47. SİYAD ödülleri geçtiğimiz hafta verildi. Törenin yayınında ortaya çıkan bu kare belki de ülkemizde sinemanın, sanatın düştüğü içler acısı durumu özetler nitelikte. 
(Alkan Avcıoğlu - 20 Mart 2015 BirGün)


SİYAD Ödülleri bu ülkede sinema sektörünün nadir güzel­lik­lerinden birisi. Sanat alanında uzun soluklu bir şey­lerin var olmasının neredeyse imkansız hale getirildiği bu toprak­larda 47.​si düzen­le­nen bu ödül töreni, ben­zer pek çok törenin ak­sine neredeyse sıfır bütçeyle gerçekleştir­iliyor. Kısıtlı imkan­larla düzen­le­nen bu ödül töreninde ak­saklıklar yok değil mi? El­bette ki var, imkan­ları çok daha geniş olan tören­lerde olduğu gibi. Fakat sinema yazarlarının oylarıyla or­taya çıkan ödüller sinema sektörüne pek çok yönden fayda sağlamakta. Yine de buna rağmen bazı kes­im­lerce neredeyse düşmanca karşılanır bu tören. Bazı yazarlar kalem­lerini her se­ferinde bu ödül töreni de son­lansın, yok olsun istercesine kuşanır. Sanatın varlığına git­gide kat­lana­mayan ve kültür düşmanı bir iklime doğru sürükle­nen bir toplumda normaldir deyip geçelim. Ama SİYAD Ödülleri’nin Türkiye’nin en önemli birkaç ödül törenin­den biri olduğu da inkar edile­mez bir gerçek. 


Bu sene bu ödül töreninde özel dere­cede önem taşıyan bir seçimin ilk 10 filmi açıklandı. Sine­mamızın 100. Yılı vesile­siyle sinema yazarlarının oyları ile Yüzyılın 100 Filmi seçildi. İlk 10 film açıklandığında, sahnede olan sanatçılarla bir­likte oluşan tablo un­utul­maz türdendi. Nor­mal şart­larda bir ülkede, o ülkenin sinema yazarları birliği, 47.​si düzen­le­nen bir ödül töreninde o ülkenin sine­masının yüzyılın en iy­i­lerini açıklarsa bu hangi ülke olursa olsun sektörün en önemli olay­larından birine dönüşür. Tam da bu yüzden “Yüzyılın 100 Filmi” son yılların en saygın seçki­lerinden biri.


Şimdi tören yayınından aldığımız kar­eye dikkatli bakalım ve şöyle düşünelim: Sektörün en presti­jli ödüllerinden biri ver­ilmekte. “Yüzyılın 100 Filmi” seçilmiş. 1 nu­marada Yılmaz Güney’in un­utul­maz filmi ‘Umut’ var. Yayıncı ku­ruluşun derdi ise sine­mamızın en iy­isinin seçilmesi falan değil, bu film­den gir­ilen 10-15 saniye­lik VTR’yi mozaik­le­mek. Kendi sinema tar­i­himizin en iy­isinin deklare edildiği bu anda bu en iyi filme neyi layık görüyoruz toplum olarak? Böyle­sine bir anda o film­den gir­ilen VTR’yi mozaik­lemiş olmak toplum olarak sinema sanatına duyduğumuz saygının çarpıcı bir özeti. El­bette ki ba­hane hazır: RTÜK. RTÜK mevzu­at­larında ekrana gelen her sigara görüntüsünün mozaik­len­mesi gibi bir ifade yok. Ama ik­ti­darın ide­olo­jik bir aygıtı olarak me­dyanın baskıyı, sansürü içselleştirdiği ve adeta yeniden üreti­cisi ha­line geldiği bir ülkede bun­ları sağlıklı bir şek­ilde tartışmak imkansız.


Dahası yayıncının VTR’lerde gösterdiği özen­si­z­lik sektörün pro­fesy­onel an­lamda hangi se­viyede olduğunu gözler önüne seriyor. Sinema tar­i­himizin en iyi filmi seçilmiş; bu film için gir­ilen VTR’deki görüntünün çözünürlüğü/kalitesi inanılacak gibi değil. Başka bir ülkede, o ülkenin tartışmasız klasik­lerinden biri ha­line gelmiş bir filmin Blu­ray baskısı bile olur, kanal­ların arşivinde o film­den görüntüler bu­lunur…


Sinema tar­i­himizin en iyi filmine neredeyse in­ter­net­ten in­dirilme dandik bir video kalite­sine eşdeğer bir VTR’yi layık bul­duk, VTR’deki sigarayı da sanata duyduğumuz saygının bir sem­bolü olarak mozaik­ledik. Hadi diye­lim tüm bun­lar nor­mal, alıştık, kanıksadık bu ülkede. Fakat dahası var. Kul­lanılan görüntü ‘Umut’ filmine bile ait değil!


'Umut' fil­min­den ol­mayan ve neye ait olduğu belli ol­mayan bir görüntü bulan, bu görüntüden VTR yaratıp bir de mozaikleyen kültür ve sanat dostu TV kanalı içinde bu­lunduğumuz du­rumu en iyi şek­ilde özetliyor. Bu­radaki sorun salt olarak ne bu teknik hata ile, ne amatörlük ile, ne yayıncı ile, ne de RTÜK mevzu­at­larının fütur­suzca uygu­lan­ması ile değil. Bu­radaki sorun hala büyük resme bakarak ne hale geldiğimizi göre­memekte. Yıllardır sansürün en tuhaf ve gelişmiş bir ver­siy­onu olan mozaik­leme olayını TV kanal­larında birer sanat eseri olan sinema film­ler­ine uygu­luy­oruz. Üste­lik bunu paralı sinema kanal­larında bile uygu­layan yeryüzündeki tek ülkeyiz. Neredeyse RTÜK dahil herkes paralı sinema kanal­larına farklı bir mevzuat uygu­lan­ması gerektiğinin yıllardır farkında. Ama umu­ru­muzda değil, çünkü sanat ve kültür kendi ülkesinin en eski sinema sa­lo­nunu yıkmakta bir beis görmeyen bu toplumun umu­runda değil. Sanat es­erinin bütünlüğünü paramparça eden bu mozaik­leme uygu­la­masını yıllar içerisinde öyle güzel içselleştirdik ki ne zaman görsek nor­mal geliyor. Öyle nor­mal geliyor ki kanal­ların RTÜK'e karşı du­ru­munu düşünüp “Ee onlar ne yapsın” diy­erek hak veriy­oruz. Yıllardır sinema sanatını TV kanal­larında katlet­m­eye öyle bir alıştık ki bir VTR'ye mozaik uygu­la­mak bile nor­mal, sıradan geliyor. Böyle bir kültürel sar­malın içerisinde sanatın ne olduğunu da un­utu­ruz, sinema tar­i­himizin en önemli film­lerini de un­utu­ruz, yer­ler­ine başka görüntüler bu­lu­ruz.


İçinde ‘Umut’ filminin olmadığı bu kare, bu yüzden umut­su­zluğumuzun komedi ile va­hamet arasındaki ince çizgiyi çoktan geçmiş bir sem­bolü. Sanırım hep­imiz Her­bert Mar­cuse’nin kavramlaştırdığı “Tek Boyutlu İnsan”a dönüştük bile. Tek boyutlu toplumu­muzda sanata da vic­dana da yer yok.

0 yorum:

Yorum Gönder