6



Türkiye’de 358 filmin sinemalarda gösterime girdiği 2014’ü geride bırakmışken ve yıl sonu listeleri etrafımızı sarmışken, vizyona giren bu filmler arasından en iyi 10’unu hatırlayalım.


10. İnsanları Seyreden Güvercin (En Duva Satt På En Gren Och Funderade På Tillvaron / A Pigeon Sat on a Branch Reflecting on Existence)

2014’ün en iyilerinden biri yılın son haftası vizyona girdi. İsveçli yönetmen Roy Andersson’un “yaşayanlar” üçlemesinin bu son halkası yönetmenin mesaj vermeye çalışmadan insan denen varlığa dair küçük ama büyük tespitler yapabildiği bir film. Geniş açı lensleriyle sabit kamerası, iletişimsizliğe ve modern toplumdaki bireylerin geldiği son noktaya dair trajikomik, gerçeküstü ve de tuhaf derecede hüzünlü bir resim çiziyor. Zaman geçtikçe ileride kıymeti daha da artacak bir film.





9. Aşk (Her)

Spike Jonze’nin yılın en iyi senaryolarından birine imza attığı ‘Aşk’ hikayesinin temelini oluşturan bilimkurgu fikrini bir memur sıradanlığıyla ele alıyor. Filmi hem gerçekçi hem sıradışı kılan deha da burada yatıyor. Bu sayede Jonze hem derinlikli bir karakter portresi çizebiliyor hem de kapitalist düzende teknolojinin insan ruhunu nasıl kemirdiğine ve duygulardan uzak bireysel makinelere nasıl dönüştüğümüze dair çarpıcı bir tablo çıkartıyor ortaya.





8. Gece Vurgunu (Nightcrawler)

2014 yılının sürprizlerinden birisi ‘Gece Vurgunu’ydu çünkü ne kadar iyi bir film olduğu konusunda neredeyse herkesi hazırlıksız yakaladı. Kapitalist düzendeki insanı sürekli başarıya aç bir hayvan olarak betimleyen film son derece yenilikçi bir kara film. Jake Gyllenhaal’ın kariyer zirvesi performansı da cabası.





7. Kış Uykusu (Winter Sleep)

Altın Palmiye ödüllü ‘Kış Uykusu’ Nuri Bilge Ceylan’ın belki de senaryo olarak en güçlü filmi. Bu çok katmanlı karakter çalışması gündelik hayatın sıradan detaylarından beslenirken, aydın kültürünün eleştirisinden genele ve evrensele çıkmayı başararak insan doğasının zaafları üzerine bir zihin egzersizine dönüşüyor. Filmin son derece başarılı oyunculukları ve görüntü yönetmenliği gibi pek çok artısının yanı sıra, yoğun diyalogları ve karakter çatışmalarını filmin temposunun adeta kalp atışlarına dönüştürebilen çok özenli bir kurgusu da var.





6. Meydan (Al midan)

2014 yılında vizyona Mısır’daki olayları anlatan ‘Meydan’ kadar önemli çok az film geldi. Jehane Noujaim’in gösterildiği pek çok yerden ödülle dönen filmini izlemek adeta tarihi bir dokümana tanıklık etmek gibi. İlk gösterimini yaptığı ve ödül kazandığı Sundance’ten sonra da çekimlere devam eden ve kurgusunu yeni görüntülerle güncelleyen filmi izleme deneyimini anlatmak tarifi zor bir iş. İzlemeyen herkesin acilen peşine düşmesi şiddetle tavsiye olunur.





5. Sefer Tası (Dabba)
Yılın en çok ses getiren ilk yönetmenliği olarak pek çok kaynakta ‘Gece Vurgunu’ karşınıza çıkabilir. Bunun tek nedeni Ritesh Batra’nın ‘Sefer Tası’nın bir ilk yönetmenlik olduğuna inanmakta güçlük çekmek olabilir. Başından sonuna her karesine sinen klasiklere özgü duygusuyla senenin gerçek hazinelerinden biri olan film, dramatik yapı oluşturma ve hikayeyi sinemasal araçlarla anlatmak konusunda 2014 vizyonu için pırlanta değerindeydi.





4. Muhteşem Güzellik (La Grande Bellezza / The Great Beauty)

Fellini görkemindeki kadrajları, Roma’nın güzelliği üzerinde süzülen kamerası, teknik anlamdaki kusursuzluğu. Bol ödüllü ‘Muhteşem Güzellik’in bu özelliklerinden sıkça bahsedildi. Fakat her şeyden önce İtalyan yönetmen Paolo Sorrentino’nun çok iyi bir yazar olduğunu unutmamak gerekiyor. Onun en iyi yaptığı şey, hangi türle hangi hikayeyle ilgilenirse ilgilensin filmlerinin edebi referanslarla dolu varoluşçu metinleri ve ölümün varlığını her daim hissettiren klasik anlamda bir romantizmi senaryosunun temeline yerleştirmesi. Lakin bu filmde de asıl ustalığı bunu İtalya’nın yüksek sosyetesi üzerinden yapabilmesi.





3. Dünyada 20.000 Gün (20.000 Days on Earth)

Nick Cave’in 24 saatini anlatan bu sıradışı belgesel her şeyden önce bir yönetmenlik harikası. Alışılagelmiş tarzdaki rock yıldızı belgesellerin basmakalıplaşmış dramatik iskeletini olduğu gibi terk eden yönetmenler bir sanatçının portresini çizmeye çalışmadan çok daha derinlikli bir portreye ulaşıyordu.





2. Öteki (The Double)

Genç ve yetenekli İngiliz yönetmen Richard Ayoade’den Dostoyevski’nin aynı isimli hikayesinin sıradışı ve stilize bir uyarlaması. Terry Gilliam ve Roman Polanski ilhamlı, Kafkaesk atmosferi ile dikkat çeken film barındırdığı bol referansa rağmen 2014’te vizyona giren en özgün ve yaratıcı çalışmalardan biriydi.





1. Sen Şarkılarını Söyle (Inside Llewyn Davis)

Coen kardeşlerin pek çok filmde beraber çalıştığı görüntü yönetmeni Roger Deakins geçenlerde bir röportajında onların dehasını şöyle tanımlıyordu: “Kendinizi gülerken buluyorsunuz ve hemen ardından kendinize ‘Bilemiyorum, buna gülmemem gerekiyor, bu bir nevi hasta bir şey’ diyorsunuz.” Coen’lerin yeni filmi bu duyguyu sonuna kadar hissettiren ve diğer filmlerine kıyasla da melankolinin dozajını arttırdıkları bir film. Pek çok başarı hikayesiyle dolu, yorulmuş bir alt türe katıksız bir başarısızlık öyküsü ile nefes aldıran Coen’ler, bunu filmin soluk renk paletinden, her izleyişte kıymeti artan ince detaylarla örülmüş senaryosuna kadar tepeden tırnağa her şeyiyle başarıyor. Ne kadar övsek az kalacak görüntü yönetmenliği, olağanüstü bir başrol oyunculuk performansı, müzikleri ve Coen’lerin dehasını fazlasıyla hissettiren senaryosuyla tartışmasız bir başyapıt.




(2 Ocak 2015 / BirGün)

0 yorum:

Yorum Gönder